17 Aralık 2015 Perşembe

Romandan Alıntılar
  • Kalabalık içinde yalnız yaşamak, kalabalık içinde gezip beraber bir köşeye saklanmak, işte asıl zevk budur.


  • Madem ki mesut olmak mümkün değildir,olmaya çalışmakta mesut olmazsa bile öyle görünmekte güzel bir metanet, bir kuvvet var geliyordu.O zaman tevekkülde bir muzafferiyyet değilse bile bir güzellik bahusus bir rahat bulunduğunu anlar.Halbuki hayata karşı isyan insanı hatta rahattan mahrum bırakıyor,felâketten felâkete değil, sefaletlere, hatta rezaletlere atıyor, levs içinde bile çalkıyordu. Demek hayatının Eylülünde de yeis ve fütur yerine takayyüt bir şeye yarayabiliyordu.

  • ...Sevmeye gelince; o böyle sokaktan geçerken karşıdan görmekle erkek sevmeyi anlayamıyordu. Bu ona, seveyim diye sevmek gibi geliyordu; sevmek için bilmeyerek sevmek, sonra farketmek gerekir diye düşünüyordu.
    Öbür türlüsü... İşte Hacer'in. Hacer gibilerin sevdaları... Ömrünü geçirdiği cumbada birini bularak sevip sevilmek için geçen ömründe, uygun ya da uygun olmayan her bulduğuyla aşk oyunu yapmak; işte onların sevmeleri...
    Sevmek, bir hastalık gibi geldikten ve sizi eline geçirip kahrettikten sonra anlaşılan, o zaman görülüp incelenen bir durum olmalı idi. Kim bilir Hacer bu pencerede kimleri sevmişti? Yani mümkün olsa sevecekti ve mümkün olmadığı için, bu gerçek hayatları boyunca devam ediyor; yalnızca bir aşk hevesi, gidip gelişleri merak edilen bir hayal olarak kalıyorlardı.


13 Aralık 2015 Pazar

Eylül

Kitabın Konusu:Evli bir kadın ile evlerine girip çıkan genç bir akrabası arasında yaşanan yasak aşk anlatılır.Suad bir yanda kocasına duyduğu bağlılık ile diğer yanda Necib'e karşı duyduğu aşk arasında bocalar,çırpınır durur.Necib ise bir yanda akrabası Süreyya'ya duyduğu arkadaşlık,dostluk ile diğer yanda Suad'a karşı duyduğu aşk arasında bocalar.Mehmet Rauf,Eylül romanında yasak aşktan kaynaklanan imkansızlıkları,bu iki aşığın psikolojik hallerini , kırgınlıklarını , kıskançlıklarını , sevinçlerini,heyecanları,vicdan azaplarınıı gerçekçi bir şekilde yansıtmıştır.

Kitabın Ana Fikri:Evli olan kişilerin ellerinde olmadan,birarada bulundukları sürede birbirlerine herkesten habersiz yakınlaşmaları ve aralarındaki yasak aşkı anlatmaktadır.

KİŞİLER
Suat: Kültürlü, duygulu, ince düşünceli, içedönük, piyano çalmaktan ve musikiden hoşlanan, kocasının mutluluğu için her türlü çabayı gösteren bir kadındır.
Süreyya: Karısını seven, saadeti deniz kenarında bir yalıda arayan, yaşamayı ve kalabalıkları isteyen, eşinin tam tersine musikiden hiç hoşlanmayan, piyano sevmeyen, dışadönük bir adamdır.
Necip: Otuz yaşlarında yakışıklı kibar ve zarif bir gençtir. Gönlünün aradığı kadını bulamadığı için evlenmemiş, romantik mizaçlı, yalnız yaşamaya, serbest kalmaya, gezip eğlenmeye alışmıştır. Temiz kalpli, dürüst, olgun ve duyguludur.
Hacer: Suat’ın görümcesidir. Orta halli fakat görgülü bir aileye mensup, neşeli, eğlenmeyi seven, alaylı ve kıskanç bakışlarıyla etrafındakileri rahatsız ve tedirgin eden, kocasına karşı kayıtsız ve ilgisiz, bekâr bir kadın gibi davranan ve öyle görünen, fesat bir kadındır.
(Alıntı:lafebesi.org)
ROMAN İLE İLGİLİ KİŞİSEL GÖRÜŞÜM
Roman başta sıkıcı  gelse de o dönemle ilgili yapılan betimlemeler ve insanların ruh halleri beni empati yapmaya itiyor.Bu romanda olaylardan çok kişisel düşünceler yer aldığı içinde aynı psikolojiye girmemiz daha olağandır.Sürekli fikir değiştirmeme sebep olan bu kitabın sonuda beni fazla etkiledi.Benim aklımda kalan soru yangının nasıl çıkmış olabileceği.Ve neden herkes dışarı çıkarken genç Suad'ın çıkmamış olması.Ve en hüzünlendiren şey ise Necib'in hiç düşünmeden Suad için içeri atılmasıdır. Mehmet Rauf, romanlarda genellikle intiharla çözülen sorunu burada yangın-intihar karışımı bir sonla bitirmiştir.Okuduktan sonra her şekilde düşünebilmemizi sağlayan bu romanı okumanızı kesinlikle 
tavsiye ederim.


ROMAN HAKKINDA YORUMUM
Yazar (Mehmet Rauf) bize ne kadar sevilebilceğini gösteriyor.Ve bu sevginin,aşkın bizim seçtiğimiz insana olmayacağını,bizim seçtiğimiz zamanda gerçekleşmeyeceğini.


Necib...Necib günümüz ilişkilerden farklı olarak Suad'ın dış görünüşüne değil,kişiliğine;sevecenliğine,sakinliğine,içtenliğine,güzel düşüncelerine hayran bir insan.Nerden bilebilir ki bu hayranlığın bir gün durdurulamaz sevgiye dönüşeceğini.Ne kadar güzel seviyor Suad'ı,insan onun gibi biri tarafından sevilmek hatta zor olduğu için onun gibi sevmek istiyor,her ne kadar yanlış olsada.Ben Necib için üzülüyorum evet  pekala Suad'a ilgi duyabilir ama Suad'ı kendi kocasından kıskanmak...Zor çok zor bir şey.Necib her ne kadar Suad'ı kendi gözünde ilahlaştırsa da Suad'ın ona karşılık vermesi kocasına yaptığı çirkin bir ihanettir.Peki Necib bunu neden görmek istemiyor? 

Necib'in Suad'ı Süreyya'dan daha çok sevdiği barizdir ama elbette doğru değil.Ah be Necib ne güzel sevmişsin yanlış kadını.



Açıkcası ben hikayenin başındayken az çok biliyordum konuyu ama Suad'a yakıştıramıyordum ve hala yakıştıramıyorum,insan aşık olmadığı birisiyle zaten evlenmemeli ama eğer evlenmişse bile o kişiye karşı bir sorumluluğu olduğunun farkında olmalı.

Her insan Necib gibi değil mi? Yasak olan hep ilgimizi çeker. En bilindik örneği Adam ile Havva'da yasak olan elmayı yedikleri için cennetten atılmamışmıydılar?

Süreyya'da onlar kadar suçlu...Her şeyden şikayetçi hiç bir şeyi beğenmeyen karısıyla yeteri kadar ilgilenmeyen tek derdi gezmek olan bir insan.Elbette böyle bir şeyi haketmiyor ama yanlışları yok demek haksızlık olur.

ROMANIN YAZILDIĞI DÖNEME İLİŞKİN ALTERNATİF SON ÖNERİM
Suat Necip’e eldiveninin tekini verir.Süreyya bu sahneyi görür ve Necib'e saldırır.Suad ise o ortamdan hemen kaçıp bu yükle yaşayamayacağı için kendini İstanbul'un serin sularına bırakır.Necib ise Suad'ın ölümünü öğrendikten sonra kendini kaybeder ve hastaneye yatırılır.

Mehmet Rauf



Mehmet Rauf (d. 12 Ağustos 1875 - ö. 23 Aralık 1931), Türk edebiyatçı. İstanbul'da doğmuş ve küçük yaşta edebiyat ile ilgilenmeye başlamıştır. Bahriye Okulu'na gitmiş, İngilizce ve Fransızca öğrenmiştir. Yakından takip ettiği Halit Ziya Uşaklıgil'in eserlerine ve realizm akımına ilgi duymuştur. Fransız yazar Paul Bourget'yi okudu ve ondan etkilendi. 1896 yılından itibaren Servet-i Fünûn'da yazmaya başladı. Roman, hikâye ve tiyatro türünde eserler vermiştir. Psikolojik tahlillere büyük önem verir. Bu yüzden eserlerinde kahraman sayısı azdır.
Romanlarında genelde İstanbul ve çevresinde yaşayan seçkin ailelerin arasında geçen aşk ilişkilerini konu almıştır. Zaman zaman şiirler de yazmıştır.





Eserleri:

ROMAN
Eylül (İlk psikolojik romandır)
Ferda-yı Garam
Karanfil ve Yasemin
Genç Kız Kalbi
Böğürtlen
Son Yıldız
Tuba
Halas
Ceriha
Kan Damlası
Define
Bir Zambak Hikâyesi
Darendem

HİKAYE
İntizar
Son Emel
Bir Aşkın Tarihi
Üç Hikaye
Aşk Kadını
Eski Aşk Geceleri
Gözlerin Aşkı
Aşikane
Hanımlar Arasında
Pervaneler Gibi
Kadın İsterse,




ŞİİR
Kazım
Sonbahar

MENSUR ŞİİR
Siyah İnciler

TİYATRO OYUNLARI
Pembe Köşk
İki Kuvvet
Yağmurdan Doluya
Pençe
Sansar (1920
Cidal (1911)
Cidal (1911)

Edebi Kişiliği

Mehmet Rauf’un edebî kişiliği dönemin güçlü yazarı Halit Ziya’nın etkisi altında gelişir. Sanatçının üzerinde Halit Ziya dışında Fransa’da psikolojik roman alanında öncü olan Pal Bourget’in de etkisi vardır. Mehmet Rauf Eylül romanını yine bu etkiyle yazar.

Mehmet Rauf, ferdin iç dünyasını esas alan konuları ile Servetifünun hareketinin genel karakterine daha uygun romantik duyguları, hayalleri ve romantik aşkları işlerler. Bu psikolojik içeriğe sosyal hayattaki Batılılaşma hareketine ait bazı unsurlar karışmış olsa da onun eserlerinde sosyal unsurlar sadece basit çevre tasvirleri olarak kalmıştır.

Sanatçı, tüm gücüyle ele aldığı kahramanların iç dünyasına yönelir ve burada psikolojik tahlillerde bulunur. Bu çalışmaları ona edebiyatımızdaki ilk psikolojik roman olan “Eylül”ü yazdırmıştır. Eserlerinde şahıs kadrosunu dar tutmuş ve olay örgüsünü ikinci plana atmıştır. Sanatçının bir diğer önemli eseri ise mensur şiirlerinin yer aldığı “Siyah İnciler”dir.

Kısaca özetleyecek olursak;

Halit Ziya’dan sonra Servetifünun romanının en önemli ismidir.
Eserlerinde Servetifünun anlayışına uygun romantik aşkları, duyguları, hayalleri, kişilerin iç dünyasını, hüzün ve karamsarlık konularını işlemiştir. Eserlerinde toplumsal konulara yer vermemiştir.
Romanlarında, psikolojik tahlillere önem vermiş ve bunda başarılı olmuştur. Çevre ve kişi betimlemelerine pek önem vermemiştir.
Halit Ziya’nın etkisinde kalan yazar, gerek roman tekniği gerek dil ve anlatımının sağlamlığı bakımından onun kadar başarılı olamamışsa da daha sade bir dil kullanmıştır.
Roman ve öykülerinde kendi hayatından kesitler vardır. Eserlerindeki kahramanlar aracılığıyla duygu ve düşüncelerini anlatmıştır.
Realizm ve natüralizmden etkilense de aşk, sevgi konularını işlediği için eserlerinde romantizmin de etkisi vardır.
Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı sayılan “Eylül” en ünlü romanıdır.